5 Kasım 2010 Cuma

Neden, bir fincan kahve?


Çünkü, bir fincan kahve içmek dostla sohbet etmektir. Kahve içmek istiyorsunuz demek ki, siz de dost arıyorsunuz. "Neyi arıyorsan O'sundur." der Mevlana. "Aşkı arıyorsan âşık, zulmü arıyorsan zalimsindir."

Herkesle kahve içemezsiniz. Mesela çayı herkesle içebilirsiniz. Yoldan geçenlere tanısanız da, tanımasanız da seslenebilirsiniz, "Gelin, bir çay içelim." Ama herkesi kahve içmeye davet etmezsiniz. Sadece özenle seçtiklerinizle kahve içersiniz.

Çay içtiğinizde ısınır, üşümekten kurtulursunuz. Ama kahve içtiğinizde, ruhunuz ısınır. Zaten siz de, ruhunuzu ısıtacak bir dost aramışsınız demektir, kahve bahanedir. O yüzden kahve herkesle içilmez. Özel insanlarla kahve içersiniz. Dikkat ederseniz, çaya davet sesiyle, kahveye davet sesinin tonları bile farklıdır. Kahve içmeye davet edenlerde tatlı bir tebessüm vardır, üstelik davet sesi çok derinlerden gelir.

Çay davetini, mazeretiniz nedeniyle erteleyebilirsiniz. Kahve davetinde ise erteleme düşünülemez bile, bir gönül sizi dost sohbetine çağırmıştır. Koşarak gidersiniz.

Çay içerken birşeylerle meşgul olabilirsiniz. Kahve içerken sohbetin bir kelimesini bile kaçırmamak için herşeyi bırakır 'kahvedaşınızla' ilgilenirsiniz. Çay; kalabalık, gürültülü ortamlarda bile içilirken; kahve, sessiz, sakin ortamlarda, başbaşa içilir. Çay, büyük yudumlarla içilirken, kahve küçük yudumlarla yavaş yavaş içilir. Gaye gönlün istediği dostla uzun süre kalmaktır. Çay bittiğinde boş bardaklar hemen ortadan kaldırılır. Kahve bittiğinde ise fincanlar dostluğun nişanesi olarak bizimle birlikte kalırlar. Çoğu zaman güzel sözlerin devamı için şakayla karışık fincanlar kapatılır, fala bakılır. Bütün maksat dostluk anlarını uzun tutmaktır. Çünkü gönül bir dost istemiştir, kahve bahanedir.

Kahve, dostla, Çiçero'nun dediği gibi erdemlerine hayran olduğumuz insanla içilir. Bu yüzden kahve içtiğimiz insan da kahvenin değerini bilen insandır. Değer bilmek; hayat çizgimiz, dünya görüşümüz olduğundan geleceğimizi yönlendirir.

Delikanlı, çok iyi kahve pişiren bir kızla evlenmek ister. Çok iyi kahve pişiren kızı bulurlar, babasıyla birlikte konuk olurlar. Kız, yanında birer bardak suyla kahveleri getirir. Baba-oğul kahveleri içer ve çok beğenirler. Delikanlı; kahveye de, kıza da hayran kalır, 'zümrüdüanka'mı buldum diyerek kızla evlenmek ister. Lakin kız istemez delikanlıyı, "Delikanlının eli ayağı düzgün, hali vakti yerinde ama, bu delikanlı değer bilmez" der. "Çünkü kahveyi içtikten sonra üstüne bir bardak da su içti. Damağındaki o güzelim kahve tadını aldı götürdü, benim yaptığım kahvenin değerini bilmeyen, benim değerimi hiç bilmez..."

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var derler ya, birlikte kahve içtiğimiz dostlarımıza dostluğumuzu belli etmemiz gereken anlar vardır. Nemrut, İbrahim Peygamberi ateşe atttığında, ağzında kuru bir dal olan küçük bir kuş gelip dalı ateşe bırakır. İbrahim Peygamber, kuşa seslenir, "O küçük çöp bu koskoca ateş için ne fark eder ki!" Kuş, "Olsun!" der. "Düşman olduğumuz belli olsun." Birazdan bir güvercin gelir, gagasındaki bir damla suyu ateşe bırakır. İbrahim Peygamber, "Bir damla su koskoca ateş için ne fark eder ki!" diye seslenir. Kuş cevap verir, "Olsun, dost olduğumuz belli olsun."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder